Varis hastalığı gerek hekimler, gerekse hastalar tarafından yıllar boyunca pek önemsenmemiştir. Hastalara ilaç ve varis çorabı ile şikayetlerine ve hastalıklarının ilerlemesini önlemeye yönelik tedaviler verilmiş ve hastalar bu tedavilere ve çorap kullanma önerilerine çoğunlukla uymakta zorlanmışlardır. Hastalığın kaynağını ortadan kaldırmaya yönelik girişimler hep geciktirilmiş, ötelenmiştir.
Bunun neticesinde hastalıkta kaçınılmaz bir şekilde ilerleme meydana gelmiş ve kronik toplardamar yetersizliğine dönüşmüştür. Bu aşamada artık tedavi daha zor, komplike hale gelerek hastanın hayatını önemli ölçüde zorlaştırmaktadır. Bazı hastalarımız bu sebeplerle işgücü kaybına uğramakta hattta bizlere malulen emeklilik talebiyle başvuracak ölçüde dahi iş yapamaz hale gelmektedir.
Varisin kökenindeki kapakçık yetersizliğini ifade eden venöz vetmezlik hastalığının giderek şiddetinin arttığının işareti olan 4 derecesi vardır. 3. derece kapakçık kaçağından itibaren ,müdahale ile bu venin tedavi edilme endikasyonu doğmaktadır. Artık bunları ameliyatsız, anestezisiz, kesisiz, hastanede kalmayı gerektirmeyecek şekilde tedavi etmekteyiz.
Tedavi edilmeyip ilerlediğinde kapakçıktan geriye doğru kan akışının artmasıyla bacaklarda kan göllenmesi, birikimi artmakta ve durağanlaşan bu kan akımının yüzeyel ve derin damarlarda pıhtılaşmaya doğru eğilimi oluşmaktadır. Bunun neticesinde yüzeyel venlerde tromboflebit ve derin venlerde derin venöz tromboz (DVT) dediğimiz hastalıklar ortaya çıkacaktır.
Ayrıca kan göllenmesi, varislerin ilerlemesine, genişlemesine, pake denilen ven yumakçıklarının ortaya çıkmasına neden olur. Bu da varisli damarlar içinde basıncın yükselip venöz hipertansiyonun oluşumuna neden olur. Bu toplardamar hipertansiyonu bacak cilt altı ve cilt dokusunda kahverengimsi renk değişikliğine, kalınlaşmaya, ödemleşmeye, sertleşmeye ve kaşıntılara neden olur. Bu cilt bulgularına lipodermoskleroz adı verilir. Hastalık ilerleyerek;cilt dokusunun beslenmesinin de bozulması ile varis yaraları da denilen venöz staz ülserlerinin ortaya çıkması ile sonuçlanır.
Hastalarda ayakta durmakla artan, bacakları göğüs seviyesinin üzerinde tutup, dinlenmekle azalan ağrılar, gece krampları, ayaklarda belirgin ödem ve şişlik şikayetleri ön plandadır.
Hastalar maalesef bize çoğunlukla bu yaralarla veya iyileşmiş ama yeniden açılmış yaralarla gelmektedirler. Çünkü temel hastalık nedenleri ortadan kaldırılmadan sadece yaraların iyileşmesine yönelik tedavi yeterli olmamakta, yaraların tekrarlamasına neden olmaktadır.
Tanı için doppler ultrasonografi yapılmakta, gereken durumlarda venografiye de başvurulmaktadır.
Greken durumlarda MR ve CT de tanıda kullandığımız yöntemlerdendir.